17 Eylül 2009 Perşembe

Kürtler Mezopotamya’da yayılırken-1



Geçen Eylül ayının ikinci haftasında Washington Post muhabiri Amit R. Paley, ”Kürt Özerk Yönetimi” nin 13 km güneyinde ki Calavla’dan, bir haber geçiyordu… Bu haberde, Irak’lı Kürtlerin bölgede aşama aşama yayıldığı ve bu yüzden on binlerce Arap’ın evini terk etmek zorunda kaldığı belirtiliyordu…
Birinci Büyük Savaş’da Rus birliklerinin Mezopotamya’yı ele geçirmek için işgal ettikleri, ”Kürt Özerk yönetimi” nin 25 km güneyindeki Hanekin kentinde bu gün Kürt bayrakları dalgalanıyordu!… Kürtlerin mevcut oldukları bölge dışında, kontrol altına aldıkları alanlar, Doğu-Batı ekseninde 500 kilometreyi buluyordu!…. Bu alanın derinliği de güneye doğru yer yer 120 kilometreye yaklaşıyordu ki, toplam 60.000km2 (!) bir alandı, söz konusu olan… Kıyaslarsak; bu arazi, Türkiye Trakyası’nın yaklaşık yarısına tekabül ediyordu!…
Musul’un Suriye sınırındaki Sincar bölgesinde bir Arap aşiret lideri olan Abdullah el-Yaver, gene Washington Post muhabirine, Kürtlerin Arapları evlerinden kovduğunu, direnenleri de gözaltına alıp, Kürt bölgesindeki cezaevlerinde işkenceye tabi tuttuklarını, Kürtlerin ”Gestapo” gibi hareket ettiklerini, bu davranış biçimlerinin de Saddam Hüseyin’in yaptıklarının aynısı olduğunu söylüyordu!…
Fransız düşünür Jean Baudrillard, 2003 Mart’ında, ”Savaşın Maskesi” isimli makalesinde ”Körfez Savaşı”yla ilgili görüşlerini açıklarken Yönetmen Spilberg’in çok ilginç bir filmi olan ”Azınlık raporu” na (Spilberg’in sunduğu kurguda, yakın bir gelecekte işlenme olasılığı olan suçları, önceden saptama ön sezisine sahip beyinler ”precogs” marifetiyle, suçluyu suç işlemeden yakalayan ”pré-crimes” timler vardır!…) gönderme yaparak şunları söylüyordu:
” …gelecekte olası suç işleme tahminlerine bakarak, polis timleri suçluyu daha eyleme başlamadan yakalarlar. Bu gün Irak’taki savaşın senaryosu da böyle!… Gelecek zamanda olası suç eylemini (Saddam’ın sözüm ona kitle imha silahları kullanması kast edilerek…) henüz yumurtada gelişirken ortadan kaldırmak!… Peki varsayılan suç işlenecek miydi?… Bu kaçınılması olanaksız bir soruydu!…
Müdahale yapıldığı için, geriye bir cevap da kalmıyordu… Bu asla öğrenilemeyecek bir şeydi!… Önemli olan sanal bir suçun, kelimenin gerçek anlamıyla cezalandırılmış olmasıydı!…” Ona göre bu Irak savaşı’da bir ”Ghost event” ‘tı!… Yani bir hayalet olay!… Ve Amerika bu savaşta, şiddet ve terörün varolmasına doğrudan katkı sağlıyor ve sözümona güvenlik adı altında dünyaya sunduğu bu olasılıklarla, terörü de meşrulaştırıyor!… Bu ana mesaja paralel olarak, Nisan 2004′de İzmir’de yaptığı bir konuşmada da (Sayın Oğuz Adanır’ın çevirisiyle…) şöyle devam ediyordu:
”Buna benzeyen bir başka film de ”Dead Zone” dur… Bu filmdeki kahraman da geçirdiği bir kaza sonucu insan üstü yeteneklere kavuşmakta ve öykünün sonunda gelecekte savaş suçlusu olacağını ön gördüğü bir politikacıyı öldürmektedir… / Burada bir genelleme yapacak olursak, yalnız her türlü suçu değil, aynı zamanda mevcut düzen ya da gezegen boyutlarındaki bu baskı düzenini bozmaya yönelik her türlü programın sistemli bir şekilde engellenmeye çalışıldığını söyliyebiliriz. Günümüz politikası neredeyse bundan ibaret bir hale gelmiştir. Bu gün artık olumlu bir politik iradeden söz etmek mümkün değildir. İktidar, olumsuz anlamda bir caydırıcı, kamu sağlığını koruyucu, güvenliği sağlayıcı, bağışıklık sistemini kuvvetlendirici, önlem alıcı bir güçten başka bir şey değildir. Bu strateji yalnızca geleceği değil, aynı zamanda geçmişte yaşanmış olayları da kapsamaktadır!…
2005 Temmuz’unda, İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, AB’nin sınırı Türkiye’nin doğusunda biter derken, 1898′de Britanya İmparatorluğu’nun Hindistan Genel Vali’si ve 1922′de Dışişleri Bakanı, Lord Curzon’ da, I.Büyük Savaş sonrasında, ”Fırat, İngiltere’nin batı sınırıdır!…” diyordu…
İlk Kürdistan tanımı Selçuklu prensi Sencer Bey’e aittir!… O, bu gün İran’ın bir bölgesinde bu isimle anılan küçük bir eyalet kurdurmuştur!… Osmanlıda’da Doğu’da o bölgede uygulanmamış merkeze bağlı, yeni tımar sistemini tanımlamaya yönelik (ilk ciddi, Kürt kökenli ayaklanma olan Cizre-Botan Emiri, Mir Bedirhan’ın başkaldırısının ardından (1846), ) kurulan böyle bir eyalet de mevcuttu…
Fransız Devrimi ve ondan kaynaklanan ”Ulusculuk”, yani milliyetçilik hareketleri, tüm Avrupa ile birlikte Ortadoğu ve Anadolu ve de Kafkasları bir zaman içinde etkisi altına aldı… Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Hristiyan ve de Müslüman halkların bu hareketten etkilenmemesi mümkün değildi… Batı eğitimi almış, asker -sivil aydınlarda, bu süreci dikkatle izlemeye başladılar… Dünyadaki varolan ”Üretim İlişkilerini”; ekonomi , kültür ve siyaseti elinde tutan sınıf, kabuk değiştiriyordu!… Gezegenin ağırlıklı olarak batısını , yaklaşık yüzelli yıl alt üst edecek bir dönem başlıyordu!…
İmparatorluk bünyesinde Makedonya ve Arnavutluk’da ayrılıkçı ilk ulusal hareketler kendini göstermeye başlamıştı. Mısır, Yemen ve Hicaz’da da bazı kıpırdanmalar bir şekilde başlamıştı…
Ruslar ve Ermeni komitacıların da desteğiyle Doğu Anadolu’da da bazı hareketleri örgütlüyorlardı!… Sultan II.Abdülhamid, bu gelişmelere bir tedbir olarak Doğu’da ”Hamidiye Alayları”nı kurmuş, İstanbul’da kurdurduğu ”Aşiret Mektebi”nde eğittiği, Kürt, Arap aşiret reislerinin ve ileri gelenlerinin çocuklarına bu okulda askeri bir eğitim verdirdikten sonra, bu alayların başına komutan ya da subay olarak atanmalarını sağlamıştı!… Bu alaylar Doğu’da farklı şeyhlere bağlı Kürt aşiretlerinden toplanmış; gene aynı seçme yöntemiyle Trablus ve Yemen’de de bu tür alaylar kurulmuştu… Kafkaslarda Ruslar’a karşı savaşmış sonra Yemen’e gidip orda da imparatorluğunu savununurken çoğu şehit düşmüş ünlü 40.Alay’da , bu yapının içindeydi!… Bu günkü ”Korucu” sisteminin esin kaynağı da, Hamidiye Alayları’dır!…
Meşrutiyetle birlikte başlayan sivil hareketlerden biri de, ”Kürt Teali Cemiyeti” ydi… Teali, ”yüceltme” anlamına geliyordu… Cemiyet, Van-Başkale doğumlu Abdurrahim Rahim Zapsu , Seyyid Abdülkadir(başkan) ve arkadaşları tarafından kuruldu… Abdurrahim Rahim, baba tarafından Abdülkadir Geylani, ana tarafından da Abbasi sülalesinden geliyordu… Evliliğini de Bedirhan Aşiretinin lideri Bedirhan Paşa’nın torunlarından Arusi şeyhi M.Aziz Çınar’ın kızıyla yapmıştı… Aynı zamanlarda kurulan Kürt Talebe Ümit Cemiyeti’ nin de kurucularındandı… Bu şahsiyet, Şeyh Sait İsyanı’nda aktif olan ve ceza alan, Said-i Kurdi (Nursi) ile arkadaş olup, onla birlikte Ruslar’la savaşırken esir düşen Nargin Adası’nda esirlik yaşayan, üç ciltlik ”İslam Tarihi ” adlı yapıtı bulunan, Kürt kökenli, ilginç bir Osmanlı aydınıydı ve o dönemlerde ayrılıkçılığı savunmuyordu!…
1920′lerde Koçgiri Hareketi’ ni temsil eden Alişan Bey’in Ankara’daki meclisten talepleri, özerklik isteğiyle başlamaktaydı ve önce ki yıllarda tarihlenen Ermeniler’in talepleriyle benzerlik teşkil etmekteydi… Sevr’i de öne sürerek, İstanbul Hükümeti’nin kabul ettiği özerkliğin kabul edilmesini, bölgeden memurların geri çekilmesini, cezalı Kürtler’in serbest bırakılmasını, askerin geri çekilmesini, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis ve Van’da bir Kürt devleti kurulmasının talep ediyorlar; aksi takdirde zora başvuracaklarını bildiriyorlardı… 1920′nin Kasım ayının son günleriydi!… Ankara Hükümeti bu eylemleri, biraz da komutanın uygulama hatalarıyla, aşırı bir sertlikle bastırdı…
İlginçtir ki, o günlerde Yukarı Mezopotamya’da, Musul’da; Şeyh Mahmut yönetiminde Kürt aşiretleri, yaşadıkları coğrafyayı korumak için, İngiliz emperyalistleriyle savaşmaya çalışıyorlardı!… Ve Anadolu’nun Batı’sında bir ulusal bağımsızlık için başlatılmış savaş vardı… 1920 Nisan’ından itibaren, Batı Anadolu; İzmir bölgesinin yanısıra, Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon’a kadar işgal edilmişti ve Yunanlılar Ankara’ya doğru yürüyüşlerini devam ettirmeye kararlıydılar!… Ve nedense, bu haksız Yunan harekatına, Amerika’nın prensipli başkanı (!) Wilson bile sessiz kalmıştı!…
Sevr Antlaşması’nın ardından, 1921 yılında, Aşiret Mektebi ve Harbiye çıkışlı, Miralay Halit Cibran Bey tarafından kuruluşu başlatılan ”Azadi” örgütü, fiilen 1923 yılında aktif hale geldi… Ruslar’la Doğu Cephesi’nde yaptığı başarılı savaşlarla, miralaylığa yükselen Halit Bey’in babası da Cibran aşireti’nin lideridir!…
Hepsinin gönlünde bir ”Enver olmak” yatan, bu Kürt kökenli Osmanlı aydınları, daha önce , Berlin Antlaşması’ ve misyonerlik etkinlikleriyle, Kürt, Ermeni milliyetçiliğinin yeşertilmeye başlandığı bir süreçte, Türkçü ideolojiyi, Kürtçü ideolojiye çevirmekte pek mahir davranmışlardır… Azadi örgütünün kurucu kadrosu, kent yaşamını bilen, ağırlıklı subaylardan oluşmuştu!… Halit Cibran Bey’de, bölgesinde ağırlığı olan, ayrıca Dersim’de sözü dinlenen, bir Osmanlı albayıydı… Halit Cibran Bey’in Sevr’in üzerinden daha iki ay geçmeden, 15.Haziran.1920 yılında, Lolan ve Hormek aşiret reislerinin de çağrıldığı ve meşhur(!) Binbaşı Kasım’ın da katıldığı toplantıda, şöyle diyordu:
” Kürtler ulu bir soydan gelmişlerdir!… Altıyüz yıldır aşiretler ve mezhepler arası çatışmadan dolayı esaret altında yaşıyoruz!… Alevi, Sünni, hepimiz Kürdüz; bir araya gelmenin, hakkımızı almanın zamanıdır!…” Buna karşın, aşiretleri temsilen ”Hallo Ağa” nın, ”Biz Kürt değiliz, sizle birlik olmayız…”… dediği söylenir!…
1927 yılında bazı Kürt aydın ve eşrafınca, Taşnaklı Vahan Papazyan’ın Beyruttaki evinde Hoybun (XOYBUN) örgütü kuruldu!… Öykündükleri örgüt biçimi, gene İttihak-Terakki tarzı, milliyetçi bir yapılanmaydı!… İçlerinde, subay, gazeteci, doktor, ağa, bey ve tarikat şeyhlerinin bulunduğu bu yapılanmanın da nihai hedefi Kuzey’de, bağımsız Kürdistan’ı kurmaktı!… Bu konuda Taşnaklarla birlikte hareket ettiler, ancak toprak paylaşımında bir türlü anlaşamadılar!… Dış güçlerden destek alamamış Ağrı İsyanı ve savaşta ilk vur-kaç taktiği uygulaması da bu örgütün, ”Fedai Desteleri” nce uygulanmıştır!…

Hiç yorum yok: